The Beast Inside

The Beast Inside

28 ratings
Bu Oyuna Ağız Burun Dalasım Var
By Teriel
Geliştirici ve yayıncısının ''al karşim oyna çok farklı, efso oyun yaptık dediği dı biist insayd, bu kalıba ne kadar uyuyor ? Yoksa bu oyun Türk esnafı mantığıyla gereksiz özgüven dahilinde şişirilerek mi piyasaya sürülmüş ? Bu soruların cevabını Sinan Çetin rahatlığında vermeye çalışacağım. Öncelikle bu inceleme/rehber görece uzun ve detaylı gelebilir, baştan okumaya üşenenler veya özet geç diyecek kripto pelikancılar için belirteyim; yeter artık bu ülkeyi bölemeyeceksiniz, hiç boşuna ümitlenmeyin. Evet, bu dış mihrakları saf dışı bıraktıysak aşağıda büyük resmi görebilirsiniz.
   
Award
Favorite
Favorited
Unfavorite
CANAVAR İÇERİDE AMA GERİSİ DIŞARIDA
The Beast Inside tam olarak bu aslında. Canavarlar, hortlaklar içeriye buyur edilmiş ama gerisine tamamen ''sen gelme ulan ayı!'' ihtarı çekilmiş gibi. Aslında oyunun geneline baktığımız zaman tam tersini bekliyoruz, çünkü oyun; ''Amnesia A Machine For Pigs, Get Even (özellikle alet edevat konusunda), Alan Wake ve Resident Evil 7''nin ortak sentezi bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu saydığım oyunların (içlerinde elbette artıları eksileri olsada) ortak bir yanları vardı değil mi ? Bizi bu tarz oyunlara bağlayan temel etmen de budur. Evet evet, hikaye anlatımı ve o hikayenin enterasanlığından bahsediyorum, yabancı olduğunuz bir konu değil. Hatta ''@2'' olarak şunu da iddia edebilirim ki bir oyunun hikayesi klişe bile olsa, sunumu güzel yaparsan kaliteli olarak adlandırılırsın. En azından öyle gözükürsün yani. Bu, pahalı restoranlarda önümüze gelen tatlı tabakları gibi aslında. İkisi de Bim çikolatası olsada, klas bir şef imzasıyla 5 liradan 499 tl'ye çıkan tabaklardan bahsediyorum (küsürlü verdim ki salladığım anlaşılmasın). The Beast Inside ise bunu yapacağına tam tersi bir istikamet izlemiş; Vasatlık.
BENİ KANDIRDINIZ, HEPİNİZ BENİ KANDIRDINIZ!
Aaahh, evvveett. Şuan ekranımı kıramadığım için parmaklarımı kıtırdatıyorum. Çünkü bu oyunda yaşadığım ''cringe fest''leri teen slasher filmlerde dahi yaşamadım. Aslında hikayenin hemen başında ''ızdırap'' bir yapım olduğunu anlamıştım ama hem ne kadar sıvayacaklarını merak ettiğimden, hemde sağlıklı bir inceleme olmasını istediğimden ötürü iade etmeden oyuna devam ettim. Ayrıca hatırı sayılır birçok mecradan geçerli not alması ve steam sayfasındaki olumlu yorumlar da ne olursa olsun devam etmemi sağladı. Bir de zengin hikaye ve sürpriz son olarak nitelendirildiği için spoilerdan kaçınmak adına fragman haricinde bir gameplay izlemedim, keşke başından 10 dk baksaymışımda zaman israfı olmasaydı.
Birçok oyunda etrafı didik didik etmeden ilerlemeyen bir insanım. Bu oyunun da yaklaşık yarısına kadar didik didik not aradım, kibrit topladım yavaş hareket ettim ama sonrasında (daha aşağıda belirteceğim kısımlardan ötürü) resmen ''speed-run''cılara taş çıkarır bir performans sergiledim. Evin çatı katından inerken bile zıplayarak hareket ettim, hatta yanlışlıkla avizenin üzerine düşüp inemedim ve oyunu buga soktum ama değdi, gerçekten değdi. Hayallerimde ve vücudumun alt bölgelerinde güzel bir serinleme hissediyorum. Bu, buzlu bir badem etkisinden olmalı. Ver yansın ettiğimiz ve gözünün üstünde kaşın var diyerek hakkını yediğimiz oyunların kıymetini daha net anladım. İnsanın bazen bu tür kazıklara da ihtiyacı oluyor. Anlık mood;
HUZURLU BİR TATİL PLANI, PERİLİ KÖŞK VE KEZBAN BİR KIZ ARKADAŞ
Evet, hikayenin hemen girişinde ızdırap bir yapım olduğu anlaşılıyor demiştim bunu biraz daha açmak istiyorum. En başta kadın eşinizle (Dj Ercik effect) bir arabada yol alıyorsunuz, evin önüne geldiğinizde eşiniz sizden kolileri yukarı taşımanızı istiyor ve o esnada ana karakterimiz ses kayıt cihazını açarak ''Gün çok güzel başlamıştı, ta ki Emma emirler yağdırana kadar'' gibisinden birşeyler mırıldanıyor ve kadın kişisi de kapıyı çarpıp eve giriş yapıyor. Burada ''Bunlar babadan oğula nesil herhalde'' diyesim gelsede doğru örnek olmaya çalıştığım için sessiz kalmayı tercih ediyorum.. Tabii bu esnada ekran karşısındaki yüz ifadem dakika 1'de penaltı yaptıran Servet Çetin suratına dönüşüyor. Sadece şu 10 saniyelik bölümde bile 3 tane klişe... Eyvahlar olsun.
Klişeleri göz ardı ederim benim için önemli değil derseniz, yine de elle tutulur bir yapım olamıyor. Shutter Island filmini izlemiş ve Bioshock Infinite oynamışsanız, işlenen tema size pekte yabancı gelmeyecektir ama meselemiz bu değil. Günümüze kadar irili ufaklı belki de yüzbinlerce oyun yapılmıştır elbette oyunlarda birbirinden bazı konularda esinlenecek ve ilham alacak ama bunu hakkıyla başarabilmektir marifet. Bildiğiniz üzere souls-like olarak adlandırılan ve Demon Souls, Dark Souls ekolünden gelen yeni bir tür bile mevcut. Hakkıyla yapanları da çoğumuz sevmişizdir. Mesela; Hollow Knight, The Surge ve Blasphemous örneklerinde olduğu gibi. Eğer bunları yapamıyorsan ama steam sayfasındaki gibi içi boş özgüvenli sözler ediyorsan kusura bakma ama false-advertising yapıyorsun ve bu en hafif tabirle oyuncunun zekasıyla alay etmektir.

O KADAR YENİLİKÇİ BİR OYUNUM Kİ UFFF GÖRMEN LAZIM
Oyunun bu yenilikçi (!) kısmı sadece hikayesiyle sınırlı değil. Sözde doğal taramalarla oluşturulan bölgeler bile günümüzde göze batıyor. Grafik takıntım yoktur, hala daha aralıklarla Silent Hill 2 ve I Have No Mouth, and I Must Scream açar oynarım. Bunu belirtme sebebim ise şu; Bundan yaklaşık 6 yıl önce çıkan The Vanishing of Ethan Carter'da aynı fotogrametri tekniğiyle oluşturulmuştu ve dere kenarında çömelip çakıl taşlarını incelerken detayları arasında kayboluyorduk. Örneğin;
Bunun bir benzerini The Beat Inside'da yaşamaya çalıştığımda -üstelik ultra ayarlarda- ise karşılaştığım manzara şu:
Üstelik bu grafik için istediği ekran kartı 8 gb. Şaka değil tam 8 gb ekran kartı öneririz diyor adamlar. Sanki başımıza RDR 2 pez evenk. Her neyse, istenilen bu sistem gereksinimlerinden optimizasyonun ne kadar yerlerde olduğunu da tahmin edebilirsiniz. Sistemim yeterli olsa dahi birçok bölümde fps düşüşleri yaşadım ve dakikalarca -evet abartısız dakikalarca- yükleme ekranlarında bekledim. Bu arada iki oyunun da aynı oyun motoruyla geliştirildiğini belirtmeme gerek var mı ? Unreal Engine. Her neyse, uzaktan yinede fena görünmüyor. Ayrıca mekan tasarımları da fena sayılmayacak seviyede. Özellikle oyunun eski dönemlerde geçen bölümlerindeki tasarım gayet hoş duruyor diyebilirim. Grafiksel anlamda oyun dünyasına getirdiği yenilikleri bir kenara ayırabiliriz. Ama oynanış kısmında kendilerini savunacakları bir dayanağın olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim; Çağlar öncesinden kalma quick time eventler.
Bu metod; Detroit, Heavy Rain ve Telltale'nin The Walking Dead gibi oyunlarında gayette kabul edilebilir bir yöntem. Kaldı ki insanlar bu oyunları alırken zaten temel konsepti görerek, bilerek alıyorlar. Fakat bu beyefendimiz bizi kısmi bir açık dünyaya bırakmış, iyisiyle kötüsüyle birçok animasyon eklemiş ama aksiyon kısımlarında quick time eventlerden hiç kaçınmamış. Yahu karşıya zıplamışım zaten yerin 1 metre üstündeyim ne demek mouse sağ tuşa tıklamazsam ordan kayıp aşağı düşcem ? Aksiyon kısmının -neredeyse- sadece quick time eventlere sırtını dayaması inanılmaz sinir bozucu bir durum. Hem oyunun içine girmemizi engelliyor hemde kendimizi 2010'lardan kalma bir oyun oynuyormuşuz gibi hissettiriyor. Aklıma ister istemez Rambo: The Video Game rezaletini getirdi, orada da fena terse düşmüştük. The Beast Inside'ın aksiyon kısımılarını da, az daha modernleşmiş hali olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca oyunun dünyasında gezerken her 10 dakikada bir, ikişer beyaz tahtayı çekerek kırmaya hazır olun. Oyun bu tür sekanslarla sizi, kendi dünyasına sokmamak için adeta çabalıyor. Burada camı çerçeveyi ana avrat hepsine sövesim gelse de, doğru örnek olmaya çalıştığımdan dolayı sessiz kalıyorum.
İNSANIN AKLIYLA ALAY EDEN BİR YAPIM
''Merak etme Emma, ben üst düzey biriyim bana yaklaşmaları öyle kolay değil''. Ya sen ne kadar tatlış tepkiler veriyorsun öyle, elbette en güçlü polis sensin şapşal. Tabii bunu silahlı bir adamın peşinde el feneriyle koşarken söylemen haricinde konuşuyorum. Ha bi de adam eşinin nezaretinde evine girip odandan malzemeleri almış, uuu big guy. Sonradan eve gelip görüyoruz ki ekipmanlarımız alınmış, ülke tehlikede ama eşimiz ''Ellerin kan içinde neredeydin sen, çok korktum yalnız başıma. Bana bunu yapmayacağını söylemiştin!'' ulan arkadaş ölmüşüm resmen, adamlar içimden geçmiş bu hala korktum sedat .s modunda. İliklere kadar klişe ve korkunç karakter yazımı birkez daha devreye giriyor.
MERHABA MÜLAYİM ABİ, MERHABA CANIM, BU HERİFİ DE HİÇ SEVMEM
Bu kısımda biraz spoiler olacak, dolayısıyla eğer yakışıklıysanız okumamanızı öneririm. Evet, başlıyoruz.

Peşimizde olan kişiler (öyle mi aslında ?) son derece özel eğitimli casuslar ve gizlilik konusunda uzmanlar. Ama eve gelip (ketçapla) korkunçlu yazılar yazabiliyorlar, adamın eşine kendilerini gösterebiliyorlar ve üstelik gizlenme bölgelerinde kocaman bir kırmızı çadırla konaklayabiliyorlar. Evet ormanlık alanda gizleniyorsun, çok riskli bir görevdesin görülmemen gerek ama kırmızı çadırda kalıyorsun. Böyle olmalı zaten, neden kamuflaj üretildi ki ? Ooohhh, koyacaksın kırmızı çadırı bi de hoparlör ''birader buradayız gelirken iki de bira getir'' diyeceksin bende ona göre davranacağım. Aaa hakikaten, onu da koymuşlardı evet. Telsizi ortada bırakmışlar ve gizli planlarını konuşuyorlar. Kim dinliyor kim duyuyor umurlarında değil. Her devlete lazım böyle rahat ajanlar.
Başlıkta da belirttiğim gibi, bizi sevmiyorlar ama Far Cry baş düşmanları gibi de sürekli salıyorlar. Yani içten içe acaba beni seviyorlar mı diye bir çelişkiye düşüyoruz. Kuyuya atılmışız ama sağolsun zincir var, taş var, kıyafet, anahtar.. E o zaman niye atıldım ben bu kuyuya ? Az uğraştırın. Yanıbaşımda adam ölmüş ben 10 saniye olmadan çıktım ordan. Burada akıllara ister istemez 23.saniyede başlayan şu sahne geliyor;
ve bu süreç her iki karakterin de başına defalarca kez geliyor. Arabayla nehire atılıyoruz ama anahtar torpido da, arka koltukta silah var filan. Ya bende istemiyorum ana karakter arabada ölsün Game Over yazsın, o kadar da psikopat değilim. Ama az uğraştırın yahu o hissi alayım ben. Çaresizliği bir anda olsa hissedip şöyle bir sandalyemde gerileyim ama yok. Hoş bunları akıl hastalığı ve çoklu kişilik bozukluğu olarakta kotaramazsınız. Hadi bir cesedi anlarız, ikincisi de tamam ama üçüncüsü filan derken kayışlar kopuyor. Orman içinde bulunan kasalar, çeşitli dinleme istasyonları, geçmiş dönemde duvarı kırıp bizi yere fırlatan katil gibi olgular karakterin/ailesinin çoklu kişiliğiyle anlatılamayacak kavramlar. Yani yapımcı ekip burada da tökezliyor.
BÖÖÖÖ KORKTUN MU ?
Oyunun genel anlamda başarılı sayılabilecek konuları mekan tasarımları ve çevre sesleri. Karakter seslendirmelerini kastetmiyorum, sadece çevre sesleri. Hayaletle karşılaşınca gülmeye yakın bir tonla ''Evimde ne arıyorsun, sen kimsin'' diyen bir adamdan ve 10 yaşında pazardan istediği alınmayan bir çocuğun serzenişlerine benzer cümleler sarf eden bir kadından söz ediyoruz. Oyunculuk flash tv terk yani. Geri kalan sesler ise mükemmel değil ama kötü de değil sırıtmıyor.
Yazımın giriş kısımlarında oyunlarda gezinmeyi ve çevreye dağıtılmış notları toplayıp okumayı sevdiğimi söylemiştim. Bu, bizleri oyunun dünyasına daha çok sokan ve hikayeyi daha net anlamamızı sağlayan temel etmenlerden biridir. Nitekim yarısından itibaren okumayı kestiğimi de söylemiştim, şimdi bunun nedenini açıklama vakti; Jump Scareler. Evet, jump scarelerden nefret ediyorum. Bir korku oyununda dahi jump scarelere fazlasıyla başvurmak o oyunu artık korkudan çıkartıp çileye dönüştürüyor. Kullanılacak yerler vardır, yerinde kullanırsın bunu kabul edebiliriz ama her odaya girişimde, her köşeye yaklaştığımda arkamdan da bişey çıkartmazsın yani. Not okumaya gidiyorum masanın üzerinde kağıt var aldım okudum, geri dönüyorum ''baaam'' bi ses efektiyle dolaptan ruh çıkıyor üzerime gelerek kayboluyor. Sebebi neydi ki ? Tamam ilk etapta yedim bu numaraları, ilk bir ikisinde ciddi manada bi sıçrayıp kendime geldim fenada olmadı ama iki adımda bir de yapmazsın bunu. Arkadaşım ben korkutmayı atmosferle ve hikayeyle başaramıyorum, benim adım hıdır elimden gelen budur mantığıyla neredeyse her köşe başına serpiştirilmiş jump scareler bir noktadan sonra komik bile gelmeye başlıyor. Oyunun tabiri caizse aslında ne kadar ''tırt'' olduğunu, başvurulan bu jump scarelerden anlayabiliyoruz. Mesela Outlast 2'nin okul bölümlerindeki gibi başarılı yada yaratıcı değil ki bağrımıza basalım. Aah ah, nerde eski Alone in the Dark'lar, Silent Hill'ler.
Tüm bu saydıklarımın nezdinde oyunun -aklınca- ters köşe yapacak finalini de anlayınca kalan 4 saate ışık hızıyla bir giriş yaptım. Denk gelen notları alıp okudum hala lafı eveleyip geveliyorlar. Bir konuyu anlatacaksın tamam anladık maden kazası şöyle oldu böyle oldu, oyunun başından sonuna kadar aynı metnin az değiştirilerek yazılmış hali. Hala sağdan soldan ruhlar atlıyor, kargalar bağırıyor birden filan inanılmaz keyifli oldu bu seçimim. Hatta yaratıklardan birini kapıdan geçerken buga soktum ve karşısında teabag yapıp dans ettim. Kapıya da (yukarıda görselini göreceğiniz üzere) şey yazmışlar ketçapla '' DO NOT OPEN ''... Gerçekten yazarken ben utanıyorum artık, açın itch.io dan bağımsız yapımcıların ücretsiz korku oyunlarını indirin daha çok keyif alırsınız, üstelik paranızda cebinizde kalır.
SONUÇ
Özet olarak The Beast Inside; güzel bir hikaye anlatacağı iddiasıyla yola çıkan, fakat oyuna girdiğiniz ilk andan itibaren bunun bir maske olduğunu anladığınız, sadece korkutmak üzerine kurulmuş olduğunu gördüğünüz bir yapım. Bu sebeple internette ücretsiz sunulan diğer alternatiflerden ayrılamıyor ve her anlamda ucuz bir oyun olmaktan öteye gidemiyor. Hikaye sunumu, oynanış ve karakterler amatör bir lisans öğrencisinin projesi gibi. Oyun dünyasına yenilik getirmemiş, aksine eski dönem klişelerine bolca başvurarak bizi zamanda geriye götürmüş bir yapım. Tam olarak twitch yayıncılarının oynayıp chat ile birlikte korkarak prim yapmasına yönelik oluşturulmuş. Zaten oyunun bu denli sükse yapmasındaki temel etmen twitch yayınlarından görüp alan ve efsane olarak nitelendiren kaliteli kitle.
9 Comments
Bennings Dekker 7 Jun, 2024 @ 12:54pm 
ahh ahh sinan akkol üstat yaktı beni. güzel yazı eline sağık. maks vasat bir oyun...
Teriel  [author] 14 Jan, 2022 @ 7:14am 
Tekrardan hepinize teşekkür ederim dostlarım. Bu arada ben de aynı şekilde yazarken kendimden geçmiştim :D
KRAVDEX 12 Jan, 2022 @ 8:55am 
Yazı mükemmel okurken içinde kayboldum :D eline sağlık.
Stinch 6 Nov, 2021 @ 10:34am 
Çok iyi yazı olmuş. Eline Sağlık.
Dungeon Master 11 Oct, 2021 @ 9:29pm 
çok açıklayıcı olmuş reis beğendim. Hepsini yaptım umarım oyunu yapanlar doyar inş diyerek oynıyacağım
Teriel  [author] 21 Jun, 2021 @ 1:52am 
Eski efsaneler işte. Teşekkürler.
St. Lobo 20 Jun, 2021 @ 2:30pm 
Görseller harika
Teriel  [author] 15 Dec, 2020 @ 1:39pm 
Teşekkür ederimm. Bazı bulmacaları fena değildi evet. Ev içine yerleştirilen gizem unsurları iyiydi keza kod kırma kısmıda öyle.
Marxist-Leninist 15 Dec, 2020 @ 1:02pm 
Güzel yazı eline sağlık. Bulmacaları kanser etti oyunun.